Tahakkümcü sistem olarak adlandırdığımız sınıflı toplumlara dayalı uygarlık tarihinin başlangıcından itibaren egemen sömürgeci sınıfların, ezilenlere karşı, ezilen halkların direnen güçlerin öncülerine, önderlerine karşı geliştirilen sayısız komplo olmuştur. Önderliğe yönelik olarak planlanan devletlerarası komplo tüm bunların bir sentezidir ve Kürt-Türk halkını hedef almıştır.

Komplo, olgu olarak varlığını hiyerarşik devletçi sistemlerde bulur. Ezilen bir ülkede, bir örgüt ya da herhangi bir organizasyonda iktidar olgusunu ortaya çıkaran devletçi zihniyet üzerinden bir yapılanma varsa komplonun varlığı kaçınılmazdır. Devlete, savaş iktidar kliğine, tahakkümcü sistemlere rağmen komploculuğun ortadan kalkmasını düşünmek bir yanılgıdır. Tahakkümcü sistem, kadın üzerinde geliştirilen komplo sonucu oluşturulmuştur. Daha da kötüsü komplo kurbanı olan kadının düşürülüp sonrasında toplumun düşürülmesindeki araç olmasıyla sınıflı toplumlar ortaya çıkmış ve bu yolla insanlığın düşürülmesine yol açılmıştır. Bunun akabinde de bir sınıfın diğer bir sınıf üzerindeki baskısı, ezilen sınıf ve kesimlerin direnişi sürdükçe komplolar da süregelmiştir. Çünkü egemen sınıf baskı ve zor yoluyla alt sınıf ve kesimlerin direnişini etkisizleştirip onları iktidarın değirmeninde öğütmeye çalışmakta, bu yöntem sonuç almıyorsa komplo ile bunu sağlamaya yönelmektedir. Hedef alınan güce yakın olan, o kesimin içindeki şahıs veya grupların da dâhil edilmesiyle düşürme, etkisiz kılma yöntemidir komplo. Tertip ya da fesat olarak bilinen komplo iki ya da daha fazla kişi arasında hukuka ve insan haklarına aykırı bir edimi gerçekleştirmek ya da hukuk dışı araçlar kullanarak haksız bir sonuç elde etmek için yapılan antlaşmadır. Birçok ilke imza atan Sümer rahip devletinin komploculuk tarihinin de ilkine ev sahipliği yaptığı görülür. Rahipler başlangıçta doğal toplumun ideolojik kimliğinde yanıltma yaratmış, zihniyet alanında erkeğe eğilimli bir yaratıma yönelmiş, ideolojik yanıltmada başarılı olduğu oranda kendini sistemlileştirerek toplum üzerinde egemenlik kurmuş, bunun yeterli olmadığı durumlarda kaba baskı ve zor yöntemlerine başvurmuşlardır. Ve bu yöntemler sonucu yaratılan zihniyetin denetiminde insanlar kullaşmakta, kul olarak doğmaktadırlar. Çünkü mitolojik tanrılar insan zihnini işgal etmekte, insana düşünme izni vermemektedir. Bir başlangıç olan tapınak, komploculuğun insanlık üzerindeki en büyük yalan olması, kutsal kıldığı yoluyla insanı kandırmasından, kullanmasından ve sınıflandırmasından kaynaklıdır. Ve bundan itibaren tahakküme dayalı sınıflı sistemlerle birlikte komploculuk olgusu da dönemlere ve coğrafyalara göre farklılık arzetmekle birlikte daha nazik öldürme yol ve yöntemleriyle sürüp gidecektir. Ortadoğuda din adına komplolar çok fazla gelişirken devletin bekası için imparatorluklarda gelişen komplolar da önemli yer tutar. Saray ya da Osmanlı sultanları kavramları kendi başlarına telaffuz edildiğinde dahi entrika ve komplonun, hile ve kandırmanın çağrışım yapması bir tesadüf değildir. Osmanlılarda iktidarın selameti ve saltanatın devamı uğruna saray içinde sayısız komplo düzenlenmiş, sayısız insan –ki buna birçok sultan da dâhildir- katledilmiştir. Ve bu entrikalara kadınların da Ģehzade anaları olma yoluyla karıştığı, kimi zaman başrolde oldukları bilinir. Ortaya çıkan çağ gelişmelerine ve aşılan birçok olguya rağmen, iktidarcı devletçi mantık aşılmadığından komploculuk da sürüp gider. Kapitalist dönemde milliyetçilik dalgası yükseltilir ve toplum faşist yöntemlerle kandırılırken üst düzeyde bir baskı-zor uygulanır. Kendi toplumunu kandırmakla birlikte emperyalist yayılmacılığı örtbas etmekte kullanılan komplo yöntemleri bu dönemlerin en kolay ve en masrafsız silahı olur. Sovyetler birliğinin kurulduğu 1900’lü yılların başından 2. emperyalist paylaşım savaşının sonuna kadarki süreç tarihte en fazla kanın döküldüğü süreçtir. Ve proletarya diktatörlüğü adı verilen sistem de buna dâhildir. Burada da devletçi-iktidarcı sistem ana model olduğundan Sovyet gerçeğinde komplonun olmadığını söylemek zordur. Sistem karşıtı ya da sisteme alternatif binlerce insanın bu sistem içerisinde katledilmesi, komplo yöntemleriyle bu uygulamaların gerçekleştirilmesi reel sosyalizmin temel yanılgılarından kaynaklanmaktadır. Devletçi bakış açısı, farklılıklara olan tahammülsüzlüğü, kendinden olmayanı, tabi olmayanı öteki olarak görmesi ve emperyalizmle mücadeleyi sosyalist birey yaratmaktan ziyade ağırlıklı yapısal-sistemsel bir sorun olarak ele alması bu konudaki yanılgılara temel örnekleri oluşturur. Buradan da komplonun, bir hiyerarşik devletçi sistem, tahakkümcü anlayış ürünü ve biçimi ne olursa olsun iktidar mantığının olduğu her sistemde varolduğu görülmektedir. Tüm bu tanım ve açılımlara rağmen Önderliğimiz üzerinde geliştirilen komplonun acısını en derinden yaşayan ve bedelini en ağır ödeyen yine Önderliğimizin kendisidir. Bundan dolayı kavrama en gerçekçi tanımı da Önderliğimiz getirecektir. “Komploculuk, toplumsal olaylarda olağan süreçlerin dışında, sadece aleyhteki güçlerin değil, yanında saydığın yakınlarının bilinçli veya gafletlerinden dolayı birleşerek, hedef aldıkları kişi, grup, parti veya halk gücünü darbeyle düşürme ve yasadışı duruma sokma hareketidir. Tertipçiler peşine düştükleri kişi, grup, parti, halk veya daha üst düzey toplumsal hedefler üzerine sürekli plan geliştirip bütün kritik noktalarda güçlerini hazırlayarak, fırsat bulduklarında hedeflerini avlamayı esas alırlar. Kirli veya özel savaştan da ağır bir uygulamadır komploculuk. Çünkü içinde dost geçinen var, gafil yoldaş var. Kürt halkının özgürlük tarihini bu anlamda aynı zamanda bir komplocular tarihi olarak ele almak abartı sayılmaz; tersine daha çok gerçeklere götürür. Çünkü başka halklara benzer bir tarih yaşamıyoruz. Komploculuğun daha tehlikeli bir yönü, dost ve yoldaş geçinenlerin gafleti ve zamanında görevlerini karar ve sözlere göre yürütmemeleridir. Ne kadar iyi niyetli ve çaba sahibi olsalar da, bu konumlarıyla komplocuların planlarını başarıya götürmede en kritik zemini oluştururlar. Komploculuk, usta siyasetin ve diplomasinin adı olmuştur. Bir halk olarak gerçekten dostça yaklaşanları yok denecek kadar azdır. Halkı temsil ettiklerini iddia edenlerin ise kendilerine ve halka verdikleri zarar, bilinçli komploculardan daha geride ve az değildir. Sistem iç ve dış dayanaklarıyla komploculuğu bir yaşam tarzı haline getirmiştir.” ZEYNEP KINACI ÖZGÜR KADIN AKADEMİSİ YAYINLARINDAN…