Şubat ayında yazı yazmak kadar zor bir şey olamaz. Her şey donuk ve anlamsız kalıyor. Boşuna halkımız bu aya “Reşe meh, meha reş ya da Sibatoka derewîn” dememişler.
Dünyada birçok halk ya da kültürler içinde bir anlamı olabilir ya da derewok kelimesi geçerli olabilir. Ama bizler için bu ayın geçerliliği buz gibi soğuk, karanlık, kapkaranlıktır. Bilemediğimiz birçok ezilenler için de böyle olabilir. Zalimliği kadar çetin ve gaddar soğukluğuyla yürekleri, beyinleri donduruyor. İnsan kendini mecbur etse de yine havası yas ve matemlidir. Yürekler donuk, yüzler mat, diller suskun, hareketler ağırdır insanın. Bunun gibi doğa da sessiz ve sedasızdır. Her yer buz, ayaz, donuk. Canlı, çekici ve rengarenk olan doğa bu dönemde cehennemi bir iticilik ve korkunçluk saçmaktadır. Her şey ürkütücü ve kaçırtıcıdır. Kuşlar sessiz, ağaçların boynu bükük, taşlar buz gibi itici ve sert. İnsanda huzur yaratan toprak hiçbir yerde yok. Her şey, beyaz sıkıcı, itici, dondurucu, kokutucu, her şey canavarımsı gibi. Boşuna dememişler bu ayda görülen rüyalar, verilen sözler hepsi derevoktur. Bizde olduğu gibi, belki bilmediğimiz daha başka yerlerde de bu ayda birçok acı olay yaşanmıştır.
İlginç bir tesadüftür ki bir süre önce “azap ortakları” kitabını okuyordum. Halk gerçekliği açısından birçok yanlarımız benzerdir. Ve ilginç olan bir şey daha, Şeyh Bedrettin, 25 Şubat’ta darağacına çekiliyor. Sonra halk topluluğu içinde oluşturulan ‘ORTAKLIK’ çalışmaları her şeyi tarumar ediyor. Egemen ve iktidarcı zihniyet, hiçbir zaman toplumun özünde var olan özgür ruhu yok etmeyi başaramamıştır. Halklar ne zaman fırsat buldularsa özlerini, özgür ruhlarını, her şeylerini, yaşamlarını dâhi feda etmekten çekinmemişlerdir. Bizim Kürt halk gerçekliğimizde de 1925 yılında 15 Şubat’ta Şex Seid’e yapılan komplo gerçekliği ve 1999 yılında Önderliğimize karşı yapılan uluslararası komplo ile halkımız üzerindeki karanlık aynı anlamdadır. Bu komplo gerçekliği ilk defa Önderliğimizin büyük direnişi ve emeği ile yırtılmış, karanlık yerine aydınlık ve pes etme, sönükleşme, razı olma yerine karanlıkla mücadele etme cesareti oluşmuştur. Şehit Viyan Soran arkadaşın kendi bedeniyle aydınlattığı ve ısıttığı şubat ayı Ehrimanlara karşı bir başkaldırıdır. Bir meydan okumadır. Korkmadığımızı, pes etmeyeceğimizi, Ehrimanları yok edene dek mücadele edeceğimizin iradesini göstermiştir. Ve şimdi Ahura Mazda kazanıyor ve kazanmaya devam edecek.
Her karanlığın sonu aydınlığa ulaştığı gibi, her zorlu koşulun yeni bir başlangıcı doğuracağı gibi, her hüznün bir coşkuya dönüşeceği gibi Şubat’ın karanlığına, korkunçluğuna inat bugün bütün dünya Önderliğimiz için başkaldırıyor. Halkımız büyük özgürlük yürüyüşünü başlatıyor ve biz gerilla olarak her zamankinden daha güçlü ve moralli bir şekilde direniş sözümüzü keskinleştiriyoruz. Kara Şubat’ a inat baharı, yaşamı, özgürlüğü, haykırışları, umutları yeşerten mart ayı önümüzdedir. Ve şayet bir gün yine ana tanrıçalarımızın zamanı ayarlama takvimine dönersek sözümüz olsun sana Kara Şubat seni bütün her şeyden sileceğiz. Ve o günlerimiz tıpkı Mart ayı gibi yakın ve mutlaka ulaşacağımızın inancını yaşıyoruz demeyeceğiz, yaklaşmışız ve an meselesi kalmış. Seni kadın olarak, halk olarak, ezilen insanlık olarak tarihimizden kaldıracağız, sileceğiz. Sen kara bir leke Kara Şubat olarak anılacaksın.
...
Bu gün 15 Şubat. Tarihimiz için lanetli gün. Kültürümüz, toprağımız, dilimiz ve tüm manevi değerlerimiz için tekrardan yok sayılma günümüz. Bugün tüm halkımın, yoldaşlarımın yüreği gamlı, acılı ve intikam doludur. Bu gün lanetli gerçeğe başkaldırmanın ant içmenin günüdür. Bugünü bizlere yaşatanlara andımız olsun ki onlara bundan daha ağır günleri yaşatacağız. Bugünü bu ruhla ve her günü bugünün acısını yaşayarak, hissederek bir an bile unutmamacasına yaşamak ve yaşatmak. Yüreğimiz durmadan kanıyor. Hep bizim mi yüreklerimiz kanayacak? Artık yeter demenin zamanı gelip geçmiştir, çok geç kalınmıştır. Bu karanlık günü yüreğinde yakan nice yoldaşımız ve yurtseverlerimiz olmuştur. artık kendi yüreklerimizi yakmayacağız. Onların yüreklerini kanatırcasına yakacağız. Nemrutların, Firavun ve Dehakların zulmünü yaktığımız gibi yakacağız. İnsanlığın güzel yüreğini açığa çıkartıncaya kadar bütün kötülükleri yakacağız. Kötülük için çarpan bütün yürekleri yakıp kül edeceğiz. Bugün doğanın da laneti coğrafyamıza yağmaktadır. Beyaz ve anlamsız bir soğukluk, bütün yaşamı donduran bir soğukluk. Bugünü lanetlemek yüreğimdeki yangını, öfkeyi, özlemi dindirmiyor, teselli etmiyor, eksik kalıyor, kafi gelmiyor. Halkım ve yoldaşlarım gibi ben de bugünü hiçbir zaman hazmetmedim, hazmetmeyeceğim.
Bugünü lanetlemek için halkımız ayakta, dostlarımızın yüreği bizimledir. Bizim de yüreğimiz İmralı’ya akmakta, orada çarpmaktadır. Tarihin hiçbir döneminde hiçbir halka yaşatılmadığı kadar zulümle yaşatılıyoruz. Kendine insanım diyen insanın utancını biz yaşıyor, bedelini biz veriyoruz. İnsanlığın vicdanı söz konusu bizler olunca donuyor. Vicdanların yerini taş alıyor. Bu taş yürekleri ancak ısrarımız ve eylemlerimiz eritir. Newroz ateşinin sıcaklığı, yakıcılığı eritir. Bizim direncimiz, inadımız eritebilir ancak taş yürekleri. Bizler acılarımızı hep yüreklerimize gömdük. Kederli yaşama dayandık. Artık böyle yaşanılamayacağının derin acısını yaşıyoruz. Yüreklerimiz acının bir daha olmaması için ısrarla tekrardan yaşama tutunuyorsa bunun intikamını almak içindir. Bu lanetlikten, bitmek bilmeyen ıstıraptan kurtulmak içindir yüreğimizin kavgaya sarılışı. Acımızı hafifletmek içindir mücadele azmi. Bu acıyı unutmamak için savaşıyor ve bedel veriyoruz. Bedellerimiz büyük, bedellerimiz ağır, bedellerimiz paha biçilmez değerde ve kıymette. Öyle bedeller verdik ki bir yaşama bedel. Doğanın, dünyanın, tüm güzelliklerine bedel. Her birinin kutsallığı, erişilmez, sadece ona ait olan özünden akan bedel ki tekrarı bulunmaz. Öyledir ki bu bedellerin tarihteki değeri eşsizdir. Bütün bu bedellerin bileşkesi olan Önderliğimizde birleşilmekte, onda yürümektedir. Tüm insanlığın vicdanı olmuş yürekler ve burada yaşamın anlamına varmaktadırlar. Sahte ile doğrunun, gerçek ile yanlışın sırrı burada açığa çıkmaktadır. Sevginin kaynağı burada akmaktadır. Aydınlığın karanlığı parçalaması, buradan başlamaktadır. Bu yürekler tek olup Önderlikte atmaktadır. Tüm kahraman şehitlerimiz bu hakikati gördükleri için kendilerini feda ettiler. Yüreklerinin yaşatılacağını bilerek, görerek, anlayarak, fark ederek yüreklerinin ölümsüzleşeceğini bilerek ve gözlerinin açık gitmediğini haykırarak ayrıldılar. Sevgilerini arkalarından akıtarak gittiler özlemle sevgi kaynağına doğru. Gamlı, acılı yüreklere isyan ederek bir daha yaşanmamasına ant içerek gittiler. Sonsuzluğun şimdi olduğunu, şimdiden başladığını anlayarak yaşadılar. Yaşama umut ve güç kaynağı olarak gittiler. Ve onlarda sonsuzlaşan hakikat bu gün Önderlikte temsilini bulmaktadır. Halkaya eklenen her halka ve sağlamlaşarak, çelikleşerek. Uzadıkça uzuyor tüm geçmişlerden gelerek akıyor geleceğe. Sel gibi, çığ gibi, tufan gibi, fırtına gibi. Akıyor, esiyor insanlığın tüm buzlanmış ve taşlaşmış yüreklerinin üstüne. Eriterek, öğüterek sürüklüyor yaşamı. Ayıklıyor hakikati. Gerçeğin üzerindeki perdeleri, sis tabakalarını parçalayarak aydınlatıyor tüm dünyayı. İnsanlığı ve bozulmuş yaşamı gerçeğe taşıyor. Bu gerçeklik karşısında durana lanet olsun. Bugüne lanetimiz bu gerçeklikle olacaktır. Bu lanetle zulmü boğacağız, yakacağız, yok edeceğiz. Sevgimizin samimiyeti bu olmalı. Karşılığını ve somutunu ortaya koymadıktan sonra sevgi, sevgi değildir. Sevgi, büyük fedakarlıklarla somut pratiğe ve yaşama dönüşmezse değeri olmayacaktır.
Önderliğimize, kahraman şehitlerimize ve halkımıza sözümüz, sevgimiz için tek yol hızlı ve başarılı bir şekilde bu lanetten kurtulmaktır, onun dışında yaşam hakkımız yoktur. Yaşam olacaksa bu lanetin mislini ödetmek için olacaktır. Eğer ki bizler de kendimize Önderliğin militanları diyorsak bir daha lanetleri yaşamamak için lanetin kaynağını kurutmak durumundayız. Önderlik çizgisinde yürümek, layık olmak, başarıyı zaferle taçlandırana kadar yılmadan savaşmak, savaşmak ve savaşmak olacaktır.
15 Şubat 2024


